Bakakalırım giden geminin ardından, atamam kendimi denize; dünya güzel...



8 Şubat 2011 Salı

6 Şubat 2011 Pazar

Sen Benim
huzur.. hani uzun zamandır bulamadığımı kastettiğim şey..
az önce buldum birkaç dakikadır süremekte, yazayım dedim aniden anında..ve burdayım hala da devam huzura..

cem adrian.. 3saattir ekrana kilitlendim bir tane canlı şarkısı için..

ve başladığı an kalp ritmimin bile değiştiğini farkedişim.. sarı gelin aman..

ardından albümün en özel şarkısı geliyor.. sen benim hiç unutmadığım unutamadığım tutamadığım o.. yarım kalan cümlelerim.. hiç söyleyemediğim sözlerim..

3 Şubat 2011 Perşembe

nasıl bir şey bu.

"hani ölenle ölünmüyo ya..
o çok fena bişey..
halbuki geçici bi süreliğine ölünse..
ölenin yeni yeri yurdu görülse..
yerleşmesine yardım edilse..
sonra sımsıkı vedalaşıp geri
gelinse mesela..

işler daha bi kolay olacakmış gibi.."

peki ben yazmaya yeniden başlasam adsız kişinin yorumu ardından, aniden :) ne hoş olur yüce İsa sen koru bizleri amen :D

hayde bakalım başlıyoruz, ama kısa kesicem:

yarin uykusu gelmiş gule..yastığı dizim olsa..

sessizce dinlerim hep bu şarkıyı her duyduğum an..

Ezginin Günlüğü, Gule

21 Aralık 2010 Salı

YAŞARSA mı yorulur insan.
Yaşamazsa mı?
Yeni bir şehri keşfederse mi.
Yoksa aynı şehrin, aynı güzergahlarında ömrünü tüketirse mi?

* * *

Hangisi daha çok yorar.
Her gün ekmeği yakın olduğu için- aynı yerden mi almak iyidir.
Elektrikli fırınların ürettiği o kesilemeyen, ezilip büzülen, neredeyse utanan ekmeklerle mi geçiştirmek bir haftasonu kahvaltısını...
Yoksa ekmek gibi bir ekmek aramak mı.
Adam gibi bir adam arayan, ömrümüzde...

* * *

Haftada en az bir kahvaltıyı, cürmünce "VIP" mi yapmak.
Çayı geceden demleyip sabah ısıtıp mı içmek, yoksa?
Termosda ılımlı/ılık çay gezdirmek.
Sallama çay ya da...
Çabuk mu olursa bunlar, az yoruluruz.
Yahut tersi mi?

* * *

Hatta iyice "sağlıklanıp" ballı ıhlamur mu denesek.
Kuşburnu, olur a yavruağzı.
Sağlıklanmak için mi yorulsak.
Yoksa yoğurdu sarımsaklayıp, sağlıklanmak için mi saklasak.

Ne etsek?

* * *

Belki de aslolan, sadece işe/güçe yetişmek.
Gerisi teferruat (mı).
Oysa hiç düşündünüz mü.
Çalıştığınız iş, size yetişiyor mu?
Yeteneğinize, beyninize, enerjinize.
Ve yetiyor mu?
Yoksa...

* * *

Düşünmek mi iyi gelir sağlığa.
Düşünmemek mi?
Hayal kurmak, yapmaya/uygulamaya oranla daha az yorucudur, öyle gibidir ya.
Hayal kurarken dinlenir, yaşarken mi yorulur insan?
Ya hayalleri insanın, bastırırsa geceleyin.
Kaçarsa uykusu insanın?
Bu denklemin, payında/paydasında zıplayan, keçilerin yanı sıra...

// Yaşar Sökmensüer

20 Aralık 2010 Pazartesi

14 Aralık 2010 Salı

günlerden bir gün Ankara'ya kar yağmış..soğuk gelmiş ve ben yine hastayım..
en son hastalığımı düşündüm bugün evde okulu asmış yatarken..geldi aklıma o anlar ve çıkmadılar..
yanımda vardı birileri ama yalnızdım yine..bugün..hatta bu aralar olduğu gibi..

buldum yine dizeler içimi acıtan. duygunun en doruk olduğu anda da burdayım işte.. uzun zamandır kaçtığım, duygularımı kendime bile açmak istemezken yazmaya korktuğum yerdeyim.
ve yine bu ara sendeyim..

"rastlanmaz elbette kimseye,
ama dolaşırken sokakları durduğu olur insanın şöyle bir.. "

bu dize hatırlatan seni bana..

siliyorum hafızamdan..ama hani duraklayınca..hani o duraklamalar var ya..işte onlar öldürüyor beni..

yaşar kurt getirildi aklıma o ara..dinledim dinledim dinledim..

"küçük bir martı bu jonathan
küçük bir martı o kadar
uçmak istiyordu jonathan
uçmak istiyordu ama farklı
jonathan "

jonathan dedikçe geldi içimden benim de bağıra bağıra eşlik etmek..kusmak belki..akarken burnum çıkarmak içimdeki her şeyi..tamamen..kalmak en saf, en doğal halimde..düşüncesiz..

yapmak istiyorum bunu en yakın çıkıştan..sıkıldım. bitsin artık bugün.

5 Aralık 2010 Pazar

afedersiniz...sanırım bir "yalnızlık" olmuş
__neyse mühim değil,
her aşk da olur böyle şeyler..!!

//yine O: Tekin Deniz..
Neyzenden bir Nefes,
Neyde bin sesle karşılık bulur..

Olsaydı Kavuşmak aceleyle,
Ney;
neye inlerdi ki o vakit
İyiki
Ayrılıklar var..

Ve iyiki
Umud-u vuslat
Aşk ile..!
Bana sık sık yalan gelir olup bitenler,
Çukura düşerim göğe göz
gezdirirken,
Ama avutur ses:" Sakla düşlerini der
Delinin düşü güzeldir
......bilgeninkinden


işte o ses avutan beni..unutmak için..amaçsız özlemimi gidermek için; anımsadığım..
ve şimdi geçen zamana şükredip huzura kavuşmak; Aşk ile!

Lebbeyk!

28 Kasım 2010 Pazar

“Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim.
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.”

// Frida Kahlo
incecik bir dal gibiyim rüzgarda
sana kırılıyorum!

çıtırtımıza uyanıyor dünya derken
doğan ilk kız çocuğuna senin adını veriyorlar birden
.........
insanlar yürüyor! senden habersiz
hallerini sorsam üzgün bile değiller…gülüyorlar

bilmiyorlar sevgili seni bilmiyorlar
kaybetmişler mateminde yıldızları
şimdi mumla arıyorlar...

//Tekin Deniz
sesimde kırılan bir güvercindir
güneşini gırtlağıma dayamış yokluğundan arta kalan o boşluğun.
...beni bir kerecik daha öldürsene
çok hoşuma gitti sarhoşluğun..

// Tekin Deniz

25 Kasım 2010 Perşembe


Bir teklif ve bir kabul...
Kısa, münakaşasız ve hesapsız.

Bundan daha güzel bir ayrılık olamazdı.

24 Kasım 2010 Çarşamba


Sabah sabah uykusuz kalkıp gelmişim derse.. mutlu gibiydim bu ara ama tadım yok sık sık..

ara verdik derste. hani tadım yok dedim ya, çayı da şekersiz içerim ben; çayımın yanına tatlı birşeyler katmak istedim.

şekersiz çay yudumlarıma hayatım gibi sert virajları olmayan, aslın da pürüzsüz giden ama biraz koyu renkli olan 'intense' kattım..

tatlandım sanki biraz..

işte derste elime geçen bu taş da öyleydi.. keskin köşeleri olmayan, oval..
tam ortadan ayıran beyaz bir çizgisi var kalınca. hayatımın belli bir noktasında dönüm çizgisi oluşturacak gibi..
hani sık sık da artıyor taştaki bu beyazlıklar, sanki 'rahatlayacaksın' der gibi..

ve bu pürüzsüz bu taş son olarak fısıldıyor sanki bana: 'Her şey yolunda..'

22 Kasım 2010 Pazartesi

kalış; geç..

O'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da;
Hatta her hangi bir tanesi de.
Unutma tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil..
ama şayet o, seni olup olmadık yerlerde güldürebiliyorsa,
Seni iki kez düşündürebiliyorsa,
Onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver.

Seni günün her anında düşünmüyor olabilir;
ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir: "kalbini".
Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma,
Ve verebileceğinden fazlasını bekleme..

Seni mutlu ettiğinde gülümse,
Kızdırdığında fark etmesini sağla ve birlikte değilken özlendiğini bil..



Bob Marley demiş bunları. hak verir oldum sözlerine son zamanlarda çok çok..
gülümsüyorum..
özlüyorum..
farkettiriyorum..

ama unuttuğum birşey vardı; geç kalınmışlık..
geç kalmıştım ona, sevgi her şey değildi.. zamanlama da önemliydi.. o da bana erken geldi diye hissettim başta; doğru değildi.. ama geç kalmıştım ben..
ne kadar mutlu olursan ol, beraber olursan ol, hissettiriyordu zaman geç kalınmışlığı..

hani Yahya Kemal de diyor ya;

" dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç "

öyle işte.. dönmem, dönemem.. ama hissederim çok; geç kalınmışlığı..
belki de sayende..

19 Kasım 2010 Cuma

Çünkü hayat,

ölümün insana oynadığı en trajik, en mükemmel, en acımasız oyunuydu.

Senin için ölüyordum. Durum buydu...!



// K. İskender

18 Kasım 2010 Perşembe

onay kelimelerime artık hitapları da eklemeye başladım..

"tamam canım"
"olur anne"

oluyor sanki. eskisi gibi yapabilirim, yapabileceğime inanıyorum..

iyileşiyorum; ruhen..
bedenen hala göçük..

ve tedirginlik alabildiğine.. sukût içinde bekleyiş olacakları..

16 Kasım 2010 Salı

artık kısa cümleler kuruyorum..
iyi hissetmiyorum.
onay bildiriyor sadece cümlelerim.
sıkılıyorum..

bunu da sadece bu bloga uğrayıp bu yazıyı okuyanlar biliyor, yansıtmıyorum başkalarına..

bazıları haketmiyor..

14 Kasım 2010 Pazar

kötü bir his var içimde akşam akşam.
birazdan iğne yaptırmaya gidicem, ondan mı bilmiyorum..

ama diğerlerinde olmayan bir his bu..

aldatılmışlık var sanki bu hayatta..
aldanılmışlık belki de..
anlayamıyorum..
karışıyor düşüncelerim acunun kulakları tırmalayan sesine..
ama dağılmıyor dikkatim..
çok kuvvetli tüm bedenimi saran bu his..
iç karartıcı..
itici..
iten; diğer bütün düşüncelerimi..
yok işte tarifi.


hayırdır inşallah.
hayırdır inşaallah..
iyiyim; ben..
Hayyam, yalnızdın sevgilinin yanında !
Şimdi gitti, artık ona sığınabilirsin.
Biz başka severdik... O sebepten "başka" sevemedik.

-beni benden alan bir söz gördüm yine bir yerlerde-

13 Kasım 2010 Cumartesi

bağıra bağıra cem adrian edasıyla "nereeyye gidiyorrsuun" diyesim var.
yüzünde korkularla.. içinde çığlıklarla.. kalbinde simsiyahlar.. nereyye gidiyorrsuun...

yolları duvarları geç yavaş yavaş.. giderken bu kentten bir piç gibi bırak yalnızlığını.. siyah saçlarını kes yavaş yavaş.. giderken terk ederken savur yüzünü yalnızlığıma..

-Ve unut ne yaptı sana
-Unut neler anlattı
-Unut ne varsa vazgeçtiğin

Bu sahte baharlarla
Kıymetsiz dualarla
Utanmaz bir yağmurla
Yine mi gidiyorsun?

ve bağıra bağıra şu sözlere de eşlik edesim var;

Çocuk,
Her vedanın ardında bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği
Ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı
Çevir gökyüzüne başını.
Bakma arkana!
Daha sert basa basa, daha güçlü!
Anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla!
Gitmek yenilmek değil kazanmak da!
Gitmek gitmektir işte.
Hepsi bu.

12 Kasım 2010 Cuma

doymamışsınızdır aşka hiç bu yaşınıza kadar.
doyurmamışlardır..
imrenerek bakınılır sağa sola.. bir çok kişi çıkar karşınıza ama istemezsiniz. yürek istemeyince olmaz derler ya; öyle..

sonra bir gün en olmadık yerden biri çıkar karşınıza. her şeye evet dersiniz. en zor yaşanacaklara bile.. inanırsınız sevdiğinize-sevildiğinize..
güvenirsiniz, güvendirilirsiniz..

ne olsa güzel gelir gözünüze. en kötü şeyleri atlatacağınızı düşünürsünüz her zorluğu aştıkça. seversiniz daha çok, hep en çok seversiniz. inkar etmezsiniz. dile getirirsiniz.

sonra günlerden bir gün patlat verir bi yerlerden. nasıl olduğunu anlamadığınız bi anda, ortada bir suç yokken, üstünüze kalır olmayan suç.
"kendinize iyi bakmıyorsun"uz diye..

sonra.. sonra ne mi olur.. suçlamaları kaldırabilen siz, an gelir, patlarsınız artık.. ağlarsınız. yorganı çekersiniz başınıza, ağlarsınız çokca. zaten hastasınızdır, daha da ilerlemesi için fırsattır bu. gözler kan çanağı; alev alev..

anında doktorda aranır çözüm; serumda, iğnede, ilaçta..

sonra mı.. geçmez tabiki, neden geçsin ki.. ilacınız yoktur ki. yapım aşamasında formülü yanlıştır ilacın ve bunu ancak denemek istediğinizde farkedebilirsiniz. çünkü sizden başka deneğiniz yoktur. kendi üzerinizde deneyip, kendi ilacınızı bulacaksınızdır. ama olmaz.. ilaç yok..

yok işte ilaç..
en ihtiyaç duyulan anda, ona koşulsuz ilaç olduğunuz anda ilaç yoktur..
ve muhtemel yine suç size kalacaktır..
nasıl mı..
ilaç yapar her şeyi..
biz de o zaman göreceğiz..

şimdi başımızı kaldıramayarak, solumuzda iğne ağrısı, sağımızda serumun verdiği kıvranma.. sabırla beklemekteyiz.. hiç kimseye sabretmediğimiz kadar büyük bir sabırla.

8 Kasım 2010 Pazartesi

bir adam,
bir kadın
ı ölüm onları ayırana kadar mı sevmeliydi,
yoksa kadın tutku bitince ölümü beklememelimiydi?

Nazım Hikmet
" Ömrüm şimdi ne çok benziyor sesine "

Ahmet Telli

5 Kasım 2010 Cuma

-Farkında-mı?-acaba..

Farkindayim:bir insan asla aciklamada bulunmadan birakirsa birini, o bitiş, bir nukleer patlamadir ve radyasyon bulasir butun gercek sevenlere!

k.iskender
Yön, anı yaşamaktan ortaya çıkar... Bu senin yönettiğin ve planladığın bir şey değildir, kendiliğinden olur... ...Ve sen onu asla tahmin edemezsin, ancak hissedersin... O yüzden düz yazı değil, şiir gibi diyorum... Mantık gibi değil, sevgi gibi... Bilim gibi değil, sanat gibi... Güzelliği de burada... Ürkek... Bir yaprak üzerindeki çiy damlası kadar ürkek... Nereye olduğunu bilmeden nedenini bilmeden kaymak... Sabah güneşinde, bir yaprağın üzerinde kaymak... Yön incedir, narindir, kırılgandır... Hedef, egoya aittir... Yön, hayata, varlığa aittir... Yön dünyasında hareket etmek için insanın tam bir güvene ihtiyacı vardır... Çünkü insan, güvensizlik, karanlık içinde hareket etmektedir... Ancak karanlığın bir heyecanı vardır... Haritasız, rehbersiz, bilinmeyenin içinde yol alırsın... Her adım bir keşiftir... Ve bu sadece dış dünyanın keşfi değildir... Aynı anda içinde bir şeyler keşfedersin... Bir kaşif, sadece nesneleri keşfetmez... Bilinmeyen dünyaları keşfederken, aynı zamanda kendini de keşfeder... Her keşif, aynı zamanda bir iç keşiftir... Ne kadar çok bilirsen, bilen hakkında da o kadar çok şey bilirsin... Ne kadar çok seversen, seven hakkında o kadar şey bilirsin...



-----Osho-----

"Sevmesen
ölürdün.
sevdin
onu
öldün.
sevmesen
ölürdün.
ama
sevdin.
gene
öldün."

4 Kasım 2010 Perşembe

Nereye gitmeye karar verirsem beni yalnız oraya ulaştıracak olan güvenli yollarda yürümek istiyorum...
Fakat bilmiyorum, ne istemek gerektiğini bilmiyorum.
Kendimde binbir mümkünün var olduğunu hissediyorum.
Fakat bunlardan yalnız bir tanesi olmaya rıza gösteremiyorum...
...Ve her an yazdığım her sözün, her yaptığım hareketin, çehremin silinemeyecek yeni bir çizgisini meydana getirdiğini düşündükçe ürküyorum.
Öyle bir çehre ki, bir seçime varamadığından, onu cesaretle sınırlayamadığından kararsız, şahsiyetsiz, korkak olarak tespit edilecek...
Allahım; yalnız tek bir şey istemeyi ve durmadan onu istemeyi bana ilham et...

-----Andre Gide----

1 Kasım 2010 Pazartesi


Adını anmak güzeldi,
Dost ağızlarda sana dair cümlelerin
Islatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
Avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
Güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi...

31 Ekim 2010 Pazar


- Ben eskiden böyle değildim.
Ne oldu bana?
Yüreğim mi aklıma ve mantığıma sızıp bu hale getirdi beni.
Yoksa aklım ve mantığım mı yüreğime işledi.
Yoksa, hepsi birden biraz biraz, ben farkına varmadan...

Ben eskiden, böyle değildim...

Şimdi, iyi ki böyleyim...

-Fazlı Öztürk-

Gülümsemek Güzel.. Boş anında bile gülümsemek.. daha bi başka..
-Ama üzülmesin delice zeytin..-

30 Ekim 2010 Cumartesi

‎''Her insan, kendi olması karşılığında topluma
bir bedel öder.
Az ya da çok, ama mutlaka bir bedel.
Kimse bedelsiz kendi olamaz.
...Bu bedel
...çoğu kez YALNIZLIKTIR...''

Murathan Mungan




Ben olmak için.. aşk olmak için yalnızlık..

üzüldüm çok. deseydin 'ayrıldık' diye birgün, bu kadar üzülmezdim. duydum o an: 'bitti' dedin..

başıma ağrı saplandı.. dehşet..



Aşk'a uzaklık haramdı. Uzaktan yaşanabilirdi bazen aşk. Ama zordu; çok zor..

Hele ki daha uzaktan.. Zor değildi bu sefer daha uzaktan aşk: İmkansızdı..
ya da imkan verilmeyen..



şimdi biliyorum.. yalnızsın..

Yapayalnız bir kuş..

Ayrılığa ağlarsa..
Ayrılık; önemsenir..


Kursağımda düğüm.. ağlama sen.. lütfen..

29 Ekim 2010 Cuma


Bir aşığın nefesiyim bugün.
Kalbine uzanan bu yolda;
Bensin artık sen..
Vazgectim kendimden.

28 Ekim 2010 Perşembe


Mevlana Der ki ;

"Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın, Biri seni
bulacak. Önce ...korkacaksın eski acılara yakalanmaktan, Biraz
ürkeceksin. Ne kadar dirensen de nafile. İnsansın sonuçta, seveceksin.
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara, Gavura kızıp da oruç bozulmaz.
Sök at kafandan acaba'ları! Bir kemik aynı yerden ...İki defa kırılmaz.."..

27 Ekim 2010 Çarşamba


Kuşların kanatları olduğu yalandır
Onları gökyüzünde böyle avarece gezdiren
Parası uçurtma almaya yetmeyen çocuklardır..

Tekin Deniz.
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

26 Ekim 2010 Salı

ve şair yazmıs yine; en içten, en güzel..:

Kızma,aşktandır benim bütün kafirliğim
Ben ki her gece çıplak ayaklarımla o sokaklarda koşup
Gözlerinde Tanrıyı sobelerim!!!..


Tekin Deniz

24 Ekim 2010 Pazar

" bak işte yaklaşıyor fırtına.."

beni benden aldı murathan mungan dizeleriyle yeni türkü (:

" Yıllardan sonra
Yollardan sonra
Şarkı söylüyor çocuklar "


beni seversin mutlu olurum. severim seni mutlu olurum.
şarkı söylersin çocuk olurum. çocuk olurum mutlu olurum.
seninle olurum. yan yana oluruz.

neşeyle dinlemeye devam ederim türkü türkü ezgileri..

ve bağlamış şair dizeleri sona.. yeni türkü de seslendirmiş, canını vermiş son dizelere de:

" Geçsede yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar "
yazıyorum..
açıyorum içimi..

ve her şey düzeliyor..

yazmak..
nasıl güzel şeydir..

sevmek gibi..
mutluluk getiren cinsten.. (:
" geri adım atıyorsun "

ne kadar üzülmüştüm bu sözü duyduğumda. geri adım atmak mı.. "delisin"
körü körüne bağlanmışken ben geri adım attığımı düşündürmek..
ilginç.. üzünç.. saçmaa..

şimdi..

şimdi mi..
ihmal edilmekteyim bol bol.. bence..

20 Ekim 2010 Çarşamba

Kendi olarak, sana gelen
sana gereksinimi olmadan,
seni isteyen-
...sensiz de olabilecekken,
senin ile olmayı seçen
kendi olmasını,
seninle olmaya bağlayan
-
O, işte...


- Oruç ARUOBA
Bilinmedik
bir
hüzün
var
içimde,
bir
gariplik..

Anladım
ki
ya
ben
fazlayım
bu
şehirde
ya
da
biri
eksik

...
-Her şeyi edebileştirmek zorunda mısın?
-Özlüyorum, hepsi bu…
-Dikili bir darağacın yok şu hayatta!
-Yeterince idam edildiğimi düşünüyorum…


[Özgür Gümüşsoy//Fair-Play Çerçevesinde Bir İdam]

19 Ekim 2010 Salı

Şaşkınlık,
alabildiğine
yuvarlak
açık
ve
alabildiğine
genç
gözleriyle
bırakıp
gitti
beni.

Yazık.

Nazım Hikmet

Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

...Aykırı anlamlar arayıp durma
güz bitip sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur zaman her gece

Her gece yeni bir savaş baslar
acı ses olur, ses deli yağmur

Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim sokağı devriyeler basar
Bir de gülüşün eklenir kimliğime.

Ahmet Telli

18 Ekim 2010 Pazartesi


yazmak istiyorum; çok hem de dola taşa..
durmayacak bu istek..
demiştim ya duygusal olarak taştığımda yazarım diye..
işte öyle..


kendimi bu kadr vermişken ve seni bu kadar alabilmişken bana; ızdırap hallerimiz baskın gelir..
neden mi?

'bir duruş' yüzünden..

ben zaten durmuş kalmışım..
bu takıntı niye..

ah brutus.. sakin ol biraz.. benden ol..
lanet okutma..

içime koydum seni.. sen benim kahramanımsın..
ve ne yaparsan yap; öyle kalacaksın..

heyhat.. gittin yatağına..
anlam verememek o an'a..
an kadar kısa zaman..

-anlat dinliyorum, sen anlat..

anlatsaydın bir kaç birşey.
canıma almışken seni; çok mu şey istemiştim..

belki.. öyle.. çok geldi..

emekti sevgi..
şairin dediği gibi emek vermekti..

sevmek yetmemekteydi...

16 Ekim 2010 Cumartesi

Mademki kafanda bahar var,
Benden sana izin delikanlı,
Sev sevebildiğin kadar...

// Nazım Hikmet Ran


Sevemediğin yerde yetişirim..
Sevmelisin ama her an..
Yaşamak
ümitli
bir
iştir,
sevgilim.

Yaşamak:
Seni sevmek
gibi
ciddi
bir
iştir.
Yokluğun Cehennemin öbür adıdır !
Üşüyorum kapama gözlerini...

Ahmet Arif


Oldu işte; aynen bu kıvama geldim..
Peki şimdi söyle ben seni nasıl bırakıp gideyim..

hasret.. bin yıllık..
sana ulaşmam -kurtuluş- sanki..

9 Ekim 2010 Cumartesi


Hos geldin!
Kesilmis bir kol gibi omuz basimizdaydi boslugun...
Hos geldin!
Ayrilik uzun surdu.
Ozledik.
Gozledik.
Hos geldin!
Biz bıraktigin gibiyiz.
Ustalastık biraz daha tasi kirmakta, dostu dusmandan ayirmakta.
Hos geldin.
Yerin hazir.
Hos geldin.
Dinleyip diyecek cok, fakat uzun soze vaktimiz yok.

YURUYELIM...






8 Ekim 2010 Cuma

Hani demiş ya Cahit Külebi;

Benim doğduğum köylerde, kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır, Öp biraz !...


İşte öyle..

Siyahtan dönerken, hayatımın en gri yanından sızdın içime…
Sözcüklerimi yitirmişken..
Cümlelerim kocaman birer noktadan ibaretken..
Sesim beni unutmuşken…
sözüm bitmişken.
En gri yanından sızdın içime..

Rengim değişti..
bakışım..
sesim..
nefesim...

Önce sözcüklerim buldu beni, sonra sonra cümlelerim nokta özler oldu…
...

7 Ekim 2010 Perşembe

sen nasıl başardın..

içimdesin her an aklımda..
yapabilir miydik sence.
oluyor bir kaç zamandır..
'şükür'

sen acıyor ağrıyor dedikçe içim gider benim. çünkü artık içim senden..

gün doğumu gel ve gidelim bu şehirden,
ardından dönelim bir akşam üstü..

düşleyelim her anı..
gökyüzü bizi izlerken;
iyice düşünelim..

ama düşünmek, düşlemek niye.
kalsın..
yaşayalım..

ah deniz olayım, tuzumu rüzgarda savurayım, deliyim..
"...: daha delisin..

ah, ne yelken ne yel, köpüklerde kaybolayım, deliyim..

2 Ekim 2010 Cumartesi

Nokta koymak istiyorum cümlelerime,
bir yükleme sahip olabilmeleri için..

_Noktalarımın altına virgül gelirse eğer
yarım nefes daha eklemek duraklara yani
yarım bırakır cümlelerimi...

Tek nefeste yaşamak gerek.

Bir 'an' da

O 'an' da

28 Eylül 2010 Salı


şaşkınım !..

senden çok..
belki de hayattan..
en şaşkından daha şaşkınım belki...

tanımak insanları üç beş günde olacak iş değil..

hele kendinden bilmek hiç akıl işi değil..

susarımm..

Oysa ki; özgürlüğü seçmek
Başka vücutlar sevmek
Bir şehri tam kalbinden,
Beyninden vurup gitmek var:

Aklımda..

Bir yağmur;
.. çok uzaklarda..
Çağırıyor;
..gelirsen;
Yağarım diyor..


bilemedim ne yapsam, bilemedim işte :)


**
ateşim var; cok hem de.
kapanıyor gözlerim her zamanki gibi alev alev..

kışımın kabusları başladı.

halsizliğin verdiği elem ve de vahim durumla uyumak.. uyumak.. uyumak..

ama yine de kalıyor aklım sende, seni özlediğim gecelerde..

kal orda.. gelme..

20 Eylül 2010 Pazartesi



uzun bir yol vardı, nehir boyunca
derin yamaçlardan dağlara doğru
bir çocuk bulutlara çıkardı
gördüğü düşün kanadıyla
saçlarında bir yaz yağmuruydu
ellerinde nergis kokusu

dünya inan ki bildiğin gibi değil çocuk
bir dümensiz sandal, belki oyuncak bir kayık
leyla sensin, sevdiğin hayal değil çocuk
eski bir sevdadır akıntıya karşı yolculuk

..Ezginin Günlüğü..

" gitmek gelir içimden; gitmek uzaklara "

bal'a.. şeker'e.. kestane'ye.. kestane şekeri'ne hatta :)

ben de tasvir edemiyorum yüzümdeki koca gülümsemeyi şu an.
tek bir kelime var anlatacak
..
o da 3 vakte kadar tabu..

'ciiik' diye öter söylersem :)

bir adım geri gideriz...

evet.. özlemişim bu hallerini..
özlediğimden ilk haberin olduğu zamanki hallerini..
mutluluğunu.. özlemişim..

kocaman gülümsüyorum bu ara.. senin mavinle :)

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal

// Aziz Nesin

kısa süre önce tanıdım ama sevdim seni pıtırcık :)

hep öyle kal..(:

28 Ağustos 2010 Cumartesi

hani yazmak istiyorum bazen doluyorum doluyorum... ama bilmiyorum neye ve kime yazmak istiyorum.
sadece yoğunluk var ama hep en yakına karşı olan.

özlüyorum sanki bazen ama özlemesem daha iyi diyorum hep.
ve birden farkediyorum ki o özlem özlememem gereken kişiye değil aslında.
alışkanlığıma..

maviydim hep bi ara; yeşille birleşen mavi..
hani havuçlu tarçınlı kek gibi: ne mavisi ne de yeşili eksik olabilen cinsten..

daha sonra tarifinin çok kolay olduğu farkedilen hani.
-ha o mu! keke havuç tarcın katıyorsun yapıyorsun, birşey yok, tarafından yani olayın..

doldum yine tam göğsüme kadar niye bilmiyorum ama arkadan bir ses geliyor:

"Yarım kalırlar
Yetim kalırlar
Küskün kalırlar
Aynı sen ve ben gibi"

diyor o.. şebnem aslında, ama o..


boşluk mu bendeki bilmiyorum ama sakin ve sukûn içinde hiçbir şeysiz kalacağım bir süre...

hiçbir şeysiz.. yapabildiğim kadar.

yaz diye tutturduğun şiiri de yazmayacağım hiçbir zaman.

karar verdim: alışkanlıklarımı özledim: yeşilimi mavimi.
hani atanmak için can attığım yeri..

ve hafif bir gülümseme bende her gün selam vermediğim, selamımı esirgediğim essiz insan için buruk bir hisle..

yavaş yavaş su yudum yudum su içtim;
sonra kayboldum..

26 Ağustos 2010 Perşembe

-bunu sen mi yazıyorsun
-yazıyor-dum, demek isterdim ama sadece -evet, diyebildim.
niye mi çünkü 2aydır 'aqua öldürüyor' beni :)
yazamıyorum..

efendim gelelim bugüne..
yaptık yaptık yine o güzel ekiple hoş bir iftar yaptık.
hele ki gün sonundaki lunapark keyfi de bir başkaydı.

asansör bakımdaydı hani yoğun istek var ya :p
diskoya döndük ve az kalsın uçacaktım sanki.
ama sonra baktım bağımlılık yaptı 15dk daha binerdim bıraksalar :p
yüksekle kapanan gözler ve kendini sona bırakış.. devam.. devam..
indim ya başımda s'onsuz ağrı..

iniş.. hacer: - kübra sen de korktun ama :p
olabilir...
hacer sen de binemedin ama :D

ardından daralan vakitle galaksi..

tüm bu adrenalin bana sayın biricik bedirhan abinin salı günü basışı geliyor fastfood'u.

yakalanışım bikiniyle ve göz göze gelmeyle küçük gülümseme:
-ne bu halin? :O :0

- ... :)

ardından 1 saat güneş altından uyuya kalma ve kıpkırmızı yanış.. birazdan kararacağım merak etmeyin :Pp

işte bugün de - kübra kapkara olmuşsun bir beyaz tişört giymişsin sözleri :)
bedirhan abiden hatıra onlar.. hani biricik bedirhan abi, mahşerin aqualı silahlısı :p

bu arada aquadan kurduğum arkadaşlıklarla bana bu sayfamı hatırlatan süper şarkı uydurucusu biriicik bisiklet hakimine de selamlar :p
ayrıca yazdığı sözleri de süper söyler, elimde deliller var :D

aqua dönüyor ya; çankaya belediyesi de seni çağırıyor :p

hadi ben kaçtım.

good night benjamin

29 Temmuz 2010 Perşembe

Bu blog yazarı yaşıyor hala..
Ama yogun çok yoğun bu ara :pp

11 Temmuz 2010 Pazar

....
büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar

ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
ne de aşktan başka bir sığınakları
ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
ölümle alay ederler sanki

nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde

her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi

ne altın arayıcısıdırlar
ne de aylak bir gezgin

vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

ki onlar hep yalnızdır ve nasılsa
bulurlar heder olmanın bir yolunu

onlar ki dünyada
kahraman olmaya mahkûmdurlar

sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anılar

nasıl yazılmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan

o serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri

parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)

fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları
...
ahmet telli

30 Haziran 2010 Çarşamba

Bir plak olsam...

Zeki Müren çalsam...

Bozulsam...

Aynı yerde takılsam...

Hep tekrarlasam...

''ELBET BIR GÜN BULUŞACAĞIZ..''


. Küçük İskender...

28 Haziran 2010 Pazartesi


Albüm:
Hatırlat da Haziran Sonlarında Çocukluğumu Yakalım

Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-Senegalliler dahil değil


Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihaplanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-Yoksa seni rahatsız mı ettim?


Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-Freud diye bir şey yoktur.


Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-Haydi iç de çay koyayım.

Ah Muhsin Ünlü

24 Haziran 2010 Perşembe


kursa gittim bugün; hani bir yıldır elime almadığım gitarın kursuna...
nerdeyse zahmet oldu kendi kendime bir yıl boyunca, bugün de gittim iyi ettim.
dönüşte aldığım filmleri değerlendirmekti akşam amacım...
ya da aldığım iki kitabı hatim etmekti belki de bu geceki planım...
ama noldu, ani değil ama acil bir cenaze çıktı.

telaş yok...

bir ay önceden yer ayırttırmıştım bu cenaze için salondaki koltuğa :p

dizi izlemeyi tamamen bıraktığım şu dönemde ilk defa oturdum ve aşk-ı memnu izledim.
iyi mi ettim bilemem ama...

öldü aşık, maşukunun gidişine dayanamadan...
ve ölümdü maşuğa aşkını hatırlatan belki de..
bu saçma sapan günümüze uyarlanmış diziden çıkardım sanırım bunları :)

ama maşuk artık sevmediğini düşündüğü aşıkını terketti, kendine yeni bir aşık bulduğunu sandı ya hani...
işte ordan çıkardım bu sonuçları.

hani sevince insan çok, kaybedince mi anlar sevdiğini.
kıymet bilmek için kaybetmek mi gerekir gerçek anlamda..

ve bu kadar mı bencil olunur; sana, ona, buna, en önemlisi kendine ve aslında herkese karşı...

bencillik... tahammül edilemeyen hastalık...

ve yine oldu olan;
kaçtı maşuk...
dedi diyeceğini;
"behlül kaçar"
canı yanarken bile
sadece kendini düşünerek...

ah şu aptal diziler :)

21 Haziran 2010 Pazartesi

özlediğin, gidip göremediğindir;
ama, gidip görmek istediğin

özlem, gidip görememendir; ama
...gidip görmek istemen

özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin

özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen

.... Oruç Aruoba

14 Haziran 2010 Pazartesi

-kızmıştı!
biliyorum...
alıntı yapmayacaktım o şairden ama bu şiir de başka olanlardandı.. hani bir başka olanlar var ya.. onlardan işte...

paylaştığın bir kaç şiir için teşekkürler.. sadece bir kaçı için...


"sevmedim bu suskun duruşunu
gelip kırmak,
yormak istedim seni

dip akıntılarının içinden alıp
...bir telaşa sürmek..
belki doğurup... yeniden öldürmek

sevmek!!!!!!

sevmek istedim seni...."


. (blogda adı geçen bir şairden)

hani dizeler vardı ya içime işleyen

"sevmesen ölürdün, sevdin onu öldün"

diye...

o dizeler geldi aklıma..
sordu zeytinli bahçe, geldi aklıma...
hani bir türk sineması repliği vardır. herkes bilir bunu.
aradım aynen buldum :p



- Seviyorum dee
- Hayırr
-Seviyorum dee
- Hayırrr
-Seviyorum de ulan!!
-Seviyorum
-Yalan Söylüyorsun..

bunu söyleyen adam bıyıklı.
bunu -yalanı- söyleyen kadın ince uzun dudakları, her an saçını süpürge etmeye meyilli tavrı olan, muhtemelen saçları sarı, pembe ruju da olan bir hatun..

işte tam da onu diyordum çocuk..

"yalaann söylüyorsuun"


(gece gece bir tom hanks filminin ardından içimden gelenler :)
-hayır hayır! içimden geçenler :)



*bir de öyle gülmeyi çok seviyorum, gülümsememi sen gibi yapabildiğim için...
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
...Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni

Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni

Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım


......Can Yücel - Buluşmak Üzere

-- Sen ne başka şiirsin öyle

13 Haziran 2010 Pazar

bir ceviz ağacıyım söz gelimi;
gülhane parkında...
ne polisin ne de sevgilinin farkettiği...


yapraklarımla kıvıl kıvıl
yüz bin olan bir kaç an'da bazen,
yüz binimin de yürekleri çarpar...

yüz bin göz de aynı şeyi görür.
yüz bin his de aynıdır.

yüz bini de ayrı renk,
ama hep aynı renge akan...

ben bir ceviz ağacıyım
gülhane parkında
Nazım'la...

12 Haziran 2010 Cumartesi

Biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?..
http://http://www.dailymotion.com/video/x8y6vk_teoman-ucurtma-2009_music

uçurtma istiyorum hep bu ara...
uçurtma uçurma- uçurtma uçma- uçurtmaya uçma.
çocukluğumdan beri isterim ama bu ara bir başka sanki.
geçen yıl mayısımın ilk gününü geçirdiğim yerde hem de: beypazarında istiyorum onu ben...
kocaman-rengârenk ve orada çayımı içtiğim yerde uçurmak kocaman bir gülümsemeyle.
sonsuz yeşilin içinde, sadece gökyüzüne bakarak.
gözlerim kamaşacak eminim.

belki güneşten...
belki sonsuz güzellikten...
belki de en güzelin -yeşilin-mavinin- sonunu bulamayacağımdan..
ne güzellikler yaratırsın sen ve o güzellikler yansır senden yeryüzüne...
işte maviyle yeşilin buluşmasını da ben buldum galiba...
buldum -ne mutlu- ama keşke bende kalsa..
gitmese arasıra, hep kalsa..
bencillik mi emin değilim ama hep kalınsa bir yerde -sadece mavi ve yeşile sahip olan kalsa ya da-

biraz mavinden istiyorum biraz yeşilinden...
ama sadece benim olan, bana ait, sonu başı ben olan...

sabırla ve sükûnla... elimde rengârenk bir uçurtmayla...
beni tanıdığın yerde hem de... bazen mavi ve yeşilin başlangıcında... aslında hep orda bekleyen bir adet ben...
dinlemek güzeldi bu güzel türküyü (:


http://http://www.facebook.com/home.php?#!/video/video.php?v=111532505525535
sana inanıyorum
dişedokunurkaranfil

herhangi bir gece
...herhangi bir sebep
dudaklarında kurutulmuş erik tadı
ve biraz siyanür...

saçlarımla oyna!

hiçbir ayrılık eğilmedi yaraya için
umursa saçlarımı!
ve biraz daha mavi biç uykusuzluğuma

korkma!
masumiyetine bağdaş kuran cinnet
batıl kuşları izleyen kırmızı
bir hüzne dönüşecek ilk günbatımında
(göçmen)
korkma!
yağmur duasından arta kalan inkar
kadar kaybımız!
(gibi uyuşan menekşeler.)
ve kalsın gardrobumda yakası düşük
bir intihar!


-sen beni perili bir ormanda yitir...

laf olsun diye kirpiklerime konan kırlangıç
saçma sapanıyla vuruldu için acemi bir yalnızlığın
soyut bir harf düşür damarlarına
(sus)

i n a n bana
uykusunda ezilen bir kirazdan aldım bu kırmızıyı
i n a n bana
doyulur yoklukla.

Fragaria Vesca

11 Haziran 2010 Cuma

2 kredilik alttan dersi ver,
3 kredilik dönem dersinden kal,
sonra da gel bu kaka olayı blogu mahvetmek için yaz...

pehhh..
Sevmek,
Nokta almaz
Çocuklar.

Sevmeye nokta koyan,
Sınıfta kalır.

Onun
Virgülleri vardır
Çocuklar.

Sevmek noktalanmaz;
O, noktadır.


Özdemir Asaf

10 Haziran 2010 Perşembe

efendim en son ne diyordum, nerde kalmıştık :pp

-bitti diyordum efendim, bitti... hatırladım :)
bu dönem de bitti azizim :)

hani son sınavda da bir hoca kazığı yemesek güzel olacaktı ama kaşındık da hani inkar edemiiciim :D

sınavların bitiminden sonra birazcık kendimizce kutlamanın ardından evimdeyim rahatça bir akşam vakti.. mutlu mesut..

ders namına bir süre yapacak bir şeyim yok şükürler olsun...
bir sürü vaktim var hoş boş...
ve en sonunda okumak için yığınla taksit yaparak aldığım o kitaplarıma kavuştum :)
özlediğim kitap okuma eylemi günlerimi dolduracak artık, ne mutlu bana :)


he heyytt=))
yok böyle bir keyif...

9 Haziran 2010 Çarşamba


Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız,çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu,uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

..................... Khalil Gibran

8 Haziran 2010 Salı

uygarlık tarihi mi?
bitmedi yine...
korkar mıyım?
ah dostum derdim başka... (:

7 Haziran 2010 Pazartesi

Nereden gelirse gelsin dağlardan kuşlardan denizden insandan ottan böcekten çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin ! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler böcekler insanoğulları.

Hişt hişt!

Hişt hişt!

Hişt hişt!


S.Faik..

6 Haziran 2010 Pazar


gün olur alır başımı giderim ama kesinlikle yanımda bir ismail güven kitabı da olur...
işte bundan eminim :p

-sınavına her satırını bilebilerek girmen gereken 2 kitaptan biri... 500 sayfa...

hem de denizden çıkmış ağların kokusunda da olsam bordo kitabını alırım yanıma :p bkz: türk kültür tarihi...


yelkovan kuşlarının peşi sıra da okurum onu, aman vakit gecmesin de ezberleyeyim şu kitabı diye...

gün olur alır başımı giderim, denizden yeni çıkmış ağların kokusunda...
şu ada senin bu ada benim yelkovan kuşlarının peşi sıra..

gün olur başıma kadar güneş..

gün olur başıma kadar mavi..

gün olur deli gibi...

gün olur alır başımı giderim.. :)


ve hafifliğini yaşıyorum şu an, dün geceki aksiyonlu anı'nın...

gün olur başıma kadar mavi-yeşill ... :)


çok çok iyiyim, neden diye sorma ben de bilmiyorum..
ya da moral bozacak birşey yok uzun zamandan sonra...

darısı geçmişten kurtulamayan fotoğrafçı insanların başına:)

5 Haziran 2010 Cumartesi

ipleri eline almaya çalışmak.. hem de bir hayale kızarken başkasının iplerini eline aldı diye...
çelişik, çelişen, neye kızdığı anlaşılmayan insanlar...

ya da neye kızdığını bilmeyen insanlar...
fevri kararlar: 'evet' için de 'hayır' için de...

ismail güven'in kitabı...
üst sınıftan notlar...
zıpır sbs öğrencileri...


w'nin dehşetleri...
fredy'nin kabusu bir nevi..



bir haftasonunda en olmayacak şeyler.. üst üste..

gülümseyerek bakılan, hafifçe kapatılan bir laptop...
iyi bir uyku-bence-


tecrübeyle sabittir...

akılda da kalan küçük bir parti.. ne partisi; balo balo... :p

4 Haziran 2010 Cuma

http://http://www.ktunnel.gen.tr/Nazan-Oncel-09-Cocuk-Kalbim/q-YjNSWFBLV1dxbVk=

gecenin bir yarısı farkına vardırıldığım, durmadan, duraksanmadan dinlenilesi şarkı...

"Bir kuş olsam uçsam derdim
Biraz kahrını çeksem derdim
O sehirde bir vurulsam
Ölsem derdim
Yok be kalbim böyle ölme
İtiraf et söyle sen de
Herşey eski dönmek yok
Ah ne çare"

2 Haziran 2010 Çarşamba


kur'adan saat çıkmıştı ona;
zamanın değerini bilsin diye...
karış karış sokaklarda gezmesin diyeydi belki de.

saat masa saatiydi;
durduğu yerde dursun diye...
otursun diye zaman zaman belki.

masa saati kalemlikti bir de;
yazacağı birşeyler olsun diye,
yerinde durmazlığını durdursun diye belki de...


memnun değildi o kur'adan.
ama sanki...
sanki o kur'a onun içindi.

hayatı dolu dolu olsun,
biraz kalemi,
biraz anlatacakları,
biraz da dinleneceği vakit olsun diye...


benim gözardı ettiğim şeyse;
masanın da kalemin de saatin de
pili bitmişti...
.
seni çok sevdim Ilık Süt'üm...
henüz 10 yaşındasın... 02.06.2010
"sırrını her gün bir parça veren
fakat hiçbir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan... "

diyordu Nazım...
almıştı sevdiğinden bir kaç sır
onunla avunmalıydı.
çünkü teslim olmayacaktı sevdiği.
sevildiğini biliyordu da ondan;
kıymet bilmeyecekti ya hani hiç.
işte ondandı

... bir parça veren,
ama teslim olmayacak olan...
bazen de giden
nereseyse 'giderim' diye tehdit edendi de sevilen bazen.
__ve bazen de -en acısı- farkettirmeden giden
ya da çoktan gitmiş olan...
bir yaprak düşündüm
boşlukta
mesela ağacı olsaydım...

bir insan düşündüm
soğukta
mesela sıcağı olsaydım...

bir çocuk düşündüm
evinde
mesela çatısı olsaydım...

bir gün düşündüm
haziranda
mesela şu an O'n-u olabilseydim...

02.06.2010

1 Haziran 2010 Salı

üzülürüm bazen hem de çok.
sıkılırım belki.

n'aptığımı da bilmem işte o zamanlarda.

neden üzüldüğümü de bilmem.

aslında bilirim de yüzüme vurmam çoğunla...

işte öyle zamanlardan biri olan bu akşamda yüzümü güldüren iki kişi vardı...

niye güldü.
bak onu da bilmiyorum-yüzüme vurmuyorum-

değer vermek güzeldi bazı insanlara.
saygı duymak da...
özellikle bunu farkına varan ve sana karşılığını kat kat verenlere...

hani karşılık beklemeyeceksin derler ya;
palavra!
insan karşılığında veriyor vaktini bazılarına:
güler yüz karşılında...


en güzeli de o değil mi zaten, içtenlikle esirgemeyen insanlar: yorgunluğunu, sıkıntısını bile paylaşan hani.
işin ilginç kısmı sıkılmıyor da insan sıkıntı dinledikçe. çünkü güler yüzle katıklı sözcükler...
vakit darlığından sanal da olsa...

ya da bir ankaray çıkışında görüp de paylaşmayıp, sanal ifadelere de vurulsa...

yine bu sıkıntılı akşamda ihtiyaç duyduğum birşeyi yine yanıma almamıştım.
ya da o gelmiyordu uzun zamandır...
dert etmiyorum artık, hani dile getirmem bile bir dert ama... o da başka.


'yazamıyorum ben pek senin gibi, anlamlı iki dizeyi oluşturamam.
'ama kübra bir dene, inan deneyince neler çıkıyor neler'


o zaman da haklıymışsın.

aslında o zaman da yanıma almamışım belki seni
ya da sen gelmemişsin.
medcezir gibi aslında;
bazen dokunacak kadar yakına gelen,
bazen çok uzaklara giden.
çoğunla da götüren...
ve öğrendiğim gerçekte;
suyun hareketinde değildi olay,
karaydı bu gelen ve giden.
kapkaralarda...

küçükken nasıldı diye sordu anneme
"küçükken yaramazdı"
dedi annem
tebessüm etti
doğru mu dedi gözlerime bakarak
...doğru dedim
ve aynen tekrarladım annemin sözlerini
"küçükken yaram azdı"

31 Mayıs 2010 Pazartesi

oturdum...
hiç durmadım, oturdum :p

aniden aklıma geldi
ne çok iran sevdalısı varmış lan!
hitleri seven ne de çokmuş!
Necip Fazıl'ın dizeleri olmasa insanlar profillerde ne paylaşacakmış?
Sezai Karakoç Tanrı'nın gazabına dua eden dizeleri dökmese kaleme şimdi kim, ne paylaşacakmış merak ettim açıkçası...

peki kim kurtaracak bizi?

hitler?

iran?

o?

bu?

şu?

hadi bizi geçtim de nolacak filistinin hali, onlar mahkum kaldılar orda...
döneriz sanki biz ama onlar hala orda...


boykot ediyorsak neden israilin kendi aracından boykot ediyoruz onları, daha çok üyesi olsun, kotalar daha çok harcansın diye mi facebook için?

napıyoruz lan biz?

onlar öldüler...

ve onlar hala ordalar...
kaldılar orda...
yürüdüm...
yalnızca yürüdüm durmadım,
beklemedim...
beklemek istemedim.

sıcak bir yaz günü köşe bucak kaçtım.
sevsin istemedim kimse beni.
çünkü benden uzaktı yalnızca sevmesini istediğim kişi.

ama artık farklıydı.
çünkü ben de onu sevmiyordum.
pekiştireç olmayınca duyarsızlaşmıştım sanırım...


ama ben
ne vazgeçebilirim
ne 'dur' diyebilirim,
yalnızca;
bakakalırım... bilirsin

ve şimdi mi?
şimdi;

dağ başında bir köy okuluyum yalnız!
içinde mermi çekirdeği
kapımda incir ağacı...

soframdaki domatesi tadamayanlarda aklım, canım...

sıktınız canımı...

sabret! biz öleceğiz, onlar helak olacaklar...


yeşilden gelen insan da yok artık... sustu...

29 Mayıs 2010 Cumartesi


Pardon, acilen işim çıktığı için söylemekte olduğum şarkıyı bitiremeyeceğim, siz devam edebilir misiniz acaba?

Pardon, gözlerinizi üstüme dikmekten lütfen vazgeçin, sonra sökmek için saatlerce uğraşmam gerekiyor!

Pardon, sizinle ilgili hissiyatım artık hayatımı tehdit eder hale geldi bayan... Siz çok tatlısınız ve ben şeker hastasıyım!
Pardon, benim anahtarım var çilingir bey, ben o anahtarla açacağım kapıyı kaybettim! Hâlâ bana yardımcı olabileceğinizi düşünüyor musunuz?

Pardon, bundan birkaç saat önce başlama düdüğünü çalarak maçı başlattım, ama bana bitirme düdüğü vermedikleri için bitiremiyorum, şimdi ne olacak?

Pardon, bana sorarsanız kravatınızın rengi ceketinize hiç uymuyor, yeni bir ceket almayı düşünür müsünüz?

Pardon, İstanbul'daki herhangi bir trafik levhasını yerinden sökersem, trafik kaç saatte çözülemez biçimde düğümlenir, benim için hesaplar mısınız?

Pardon, akşam saçıma taktığım bigudileri sabah bir türlü çıkaramadım. Siz bir çaresini bulabilir misiniz, yoksa inzivaya çekileyim mi?

Pardon, on dakika aradan sonra sanırım yanlış salona girdim, bu filmde kör bir piyanist var mıydı acaba?

Pardon, ben sizin sol gözünüzüm, biraz sonra seğirmeye başlayacağım! Tamamen teknik sebeplerden, siz sakın paniğe kapılmayın!

Pardon, ben Joe'nun alınmış apandisitiyim, çok pişmanım, Joe bugün beni vücuduna geri alsın, bir daha ağrırsam, sızlarsam ne olayım!

Pardon, neden paranızın üstünü size veriyorum da altı bende kalıyor, siz altını alın, paranın üstü bende kalsın!

Pardon, benim sağ tekini denediğim ayakkabının galiba siz de sol tekini deniyorsunuz, kısa çöpü çeken alsın mı?

Pardon, şu anda oturmakta olduğunuz koltukta az önce benim vişneli çikolatalı pastam oturuyordu. Siz bir önceki durakta bindiniz. Pastam aynı durakta inmediyse başınız dertte demektir!

Pardon, ben zurnanın son deliğini arıyorum. Bulmak için saymaya sağdan mı başlamam gerekiyor, soldan mı?

Pardon, ben sizi izlemekle görevli gizli ajanım! Akşama amcamın oğlu evleniyor, bir akşamcık olsun yerinizden kıpraşmasanız da ben de bir halay çekip gelsem olur mu diyecektim?!

Pardon, okuduğunuz uzun hava çok uzadı beyefendi, sizin katıldığınız yarışma da sonuçlandı, artık evinize gitseniz!..

Pardon, bu arkadaş uzun hava söylerken sesi takılıp kalmış, tıp ilmi bir şey yapabilir mi, yoksa ömür boyu böyle uzun havada mı kalacak?

Pardon, sizden aldığım patlıcan moru arabayı iade etmek istiyorum, kullanırken canım sürekli imam bayıldı istiyor kardeşim.

Pardon, tashihleri bitirdim ama geriye hiç yazı kalmadı efendim, galiba siz kötü bir yazarsınız!

Gökhan Özcan

28 Mayıs 2010 Cuma

sen kendinin ilk hatası ol!
unut imlasını hayatın
yanlızlığına bir nokta koy_

uçurtmamısın be kardeşim!
......göğün yedi kat üstünde olsan ne yazar
iplerin başkasının ellerindeyse?

onlara bir sınır çiz
onların adımlarıyla

kendi dağlarından in şehirlerine
bulutlarda geldi denizlere

gelde adamakıllı bi kafa tut
şu bitmeyen sessizliğe....

27 Mayıs 2010 Perşembe

Ve bir Sunay Akın sayfasında aniden buluyorum yazmak istediğim şiiri, bir Sunay Akın hayranı tarafından sayfaya iliştirilmiş olan...


Cetvellerle çizilmiş ülkelerin plastik cennetlerinde
Tenekeden gökkuşakları
Aldırma henüz
...4 yaşında
bir gülüşüm ben
...(ayakkabıları naylondan)
koşarak geçsem bile ustanın bütün renk paletini
yinede ayırt edebilirim ötekilerden
yalnızca senin olan o cesedi

Işık hızındaki ölü melek söyle bana
Kaç saatte gidilir buradan çocukluğuma?

Ölüler mi yalnız
Yoksa biz mi kalabalığız!

Şimdi topluyorum oyuncaklarımı
Saatlerin ortalık yerinden

Uykularımda cam bilyeler!

Anılarım unutmamış tenimdeki sızıyı
Sıyrılıyorum zamanın tenime giydirdiği eşikten
Kan çanağı sabahlarıma iniyor
Sesindeki unutkan günışığı

Gözlerimi kapayıp
Gökkuşağına boyuyorum gölgelerimi
Mavilerime martılar giydiriyorum
Denizlerime damlalar

Sesime diyorum ki çekip gidelim artık bu şarkıdan
Korkup nefesine sarıyorum ağlayan ellerimi
Öyle cesur durduğuma bakma
Aslında bilmez çocuklar (TKN)


. Tekin Deniz'in imiş...

23 Mayıs 2010 Pazar


Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe.

Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız.

Bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur.

***

Bizim kuşağımız büyük bir savaş görmedi, büyük bir buhran yaşamadı, ama bizim de bir savaşımız var.

Büyük bir ruhani savaş bu. Kültüre karşı büyük bir devrim hazırlıyoruz.

Büyük bir buhran bizim hayatlarımız. Biz ruhani bir buhran geçiriyoruz.

***

Bize dünyanın bokundan ve pisliğinden başka bir şey bırakmadılar.

***

Çünkü ancak kendimi mahvederek ruhumun gerçek gücünü keşfedebilirim.

***

Belki de kendimizi daha iyi bir şeye dönüştürmek için her şeyi kırıp dökmemiz gerekiyor.

***

Dövüş bittiğinde hiçbir şey çözülmemişti, ama hiçbir şeyin önemi yoktu.

***

Bu senin hayatın ve anbean sona eriyor.

***

Her akşam ölüyor ve her sabah doğuyordum.

***

Tyler bana bir garsonluk işi buluyor, sonra ağzıma bir silah sokmuş ve diyor ki,
sonsuza kadar yaşamak istiyorsan, ilk adım olarak ölmek zorundasın.

***

Bu yükseklikte etraf o kadar sessiz ki, insan kendini o uzay maymunlarından biri sanıyor.
Sana öğrettikleri küçük görevi yerine getiriyorsun.
Bir kolu çek.
Bir düğmeye bas.
Neyi neden yaptığını bilmiyor, sonra da ölüp gidiyorsun.

***
İnsan sevdiklerini öldürür diye bir söz vardır ya; aslında bakın, insanı öldüren de hep sevdiğidir.

***

O sarmalayıcı karanlıkta, başka birinin kolları arasına hapsolmuşken, hayatta elde edebileceğiniz her şeyin sonunda çöpe gideceğini anladığınız zaman ağlamak çok kolaydır.

***
Sevdiğiniz herkesin size sırt çevireceğini ya da öleceğini fark ettiğiniz zaman ağlamak kolaydır.

***

Zaman aralığını yeterince uzun tutarsanız, herkesin hayatta kalma şansı sıfıra düşer.

***

Uykusuzluk böyledir işte. Her şey çok uzaklardadır, bir kopyanın kopyası gibi.
Dünyayla arana öyle bir mesafe sokar ki, ne sen bir şeye dokunabilirsin, ne de bir şey sana.

***

Bütün umutlarınızı kaybetmek özgürlüktür.

***

Her kalkış ve inişte, uçak bir tarafa doğru fazlaca yattığında, kaza olsun diye dua ederdim.
Hepimizin çaresizlik içinde öleceği, insan bedenlerinin uçağın gövdesinde sıkışıp kalacağı
o anı düşünmek uykusuzluğuma ilaç gibi gelir, üstüme dayanılmaz bir uyku çökerdi.

***

Bazı insanlar gece insanıdır. Bazıları da gündüz insanıdır.

***
Başka bir yerde, başka bir zamanda uyanabilseydim, başka bir insan olarak uyanabilir miydim?

***

Dövüş kulübünde geçen bir geceden sonra, gerçek dünyadaki her şeyin ses ayarı kısılmış gibi olur.

***

Bazen bir şey yapar ve belanızı bulursunuz. Bazen de yapmadığınız şeyler size belanızı
buldurur.

***

İşyerinde, koridorda insanların yanından geçerken, herkesin küçük düşmanca YÜZ’üne karşı tamamen ZEN bir tavır takınıyorum.

***

Kendi cerahatli ve hastalıklı çürümemi kucaklıyorum.

***

Tyler diyor ki, ben henüz dibe vurmaya yaklaşmamışım bile. Ve eğer sonuna kadar düşmezsem, kurtarılmam olanaksızmış. İsa çarmıha gerilerek yapmış bunu. Sadece para, mülkiyet ve bilgiden vazgeçmen yeterli değil, diyor Tyler. Bu bir hafta sonu tatili değil. Kendini geliştirmeye sırt çevirmeli ve felakete doğru koşmalısın.

***

“Kovulmak” der Tyler, “herhangi birimizin başına gelebilecek en iyi şey olurdu.
Böylece havanda su dövmekten kurtulur ve hayatlarımızla bir şey yapardık.”

***

"Tyler'ın paper street'teki evi, içinde nefes alan onca insan yüzünden artık canlı ve ıslak bir şeye dönüşmüş. içeride o kadar çok insan hareket ediyor ki evin kendisi de hareket ediyor."

"Eve geldiğimde birinci katı tamamen kaplayarak yerlere oturmuş olan uzay maymunlarını, bir kağıttan bir şeyler okumakta olan bir başka uzay maymununu dinlerken buluyorum: “güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. herkes gibi sen de o çürüyen organik maddeden yapılmasın. hepimiz aynı pürenin parçasıyız.”
uzay maymunu devam ediyor: “kültürümüz hepimizi aynı yaptı. artık kimse gerçek anlamda beyaz ya da siyah, zengin ya da yoksul değil. hepimiz aynı şeyi istiyoruz. teker teker, hiçbirimiz hiçbir şey değiliz.”


Marla’nın hayat felsefesi, bana söylediğine göre, ölmeye her an hazır oluşu.
Marla’nın hayatındaki trajedi ise ölmüyor oluşu.

***

Güzel ve emsalsiz bir kar tanesi değilsin. Herkes gibi sen de o çürüyen organik maddeden yapılmasın.

***

Kültürümüz hepimizi aynı yaptı. Artık kimse gerçek anlamda beyaz ya da siyah, zengin ya da yoksul değil. Hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Teker teker, hiçbirimiz hiçbir şey değiliz.

***

Hangisi daha kötü, cehennem mi, hiçlik mi?

***

Dövüş kulübünde geçirdiğiniz zaman boyunca, banka hesabınız değilsiniz. İşiniz değilsiniz.
Aileniz değilsiniz ve olduğunuzu düşündüğünüz kişi değilsiniz.

***

Güçlü kadın ve erkeklerin oluşturduğu bir sınıf var ve bunlar hayatlarını bir şeye feda etmek istiyorlar. Reklamlar insanları gerek duymadıkları arabaların ve kıyafetlerin peşinden koşturuyor. Kaç kuşaktır insanlar nefret ettikleri işlerde çalışıyorlar, neden?
Gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alabilmek için.

***

“Şunu unutma” diyor Tyler. “Ezmeye çalıştığın bu insanlar, senin muhtaç olduğun herkestir.
Biz senin çamaşırını yıkayan, yemeğini pişiren ve önüne getiren insanlarız. Senin yatağını biz yapıyoruz. Uykudayken seni biz koruyoruz. Ambulanslarını biz kullanıyoruz. Telefonlarını biz bağlıyoruz. Bizler ahçıyız, taksi şoförüyüz ve senin hakkında her şeyi biliyoruz. Sigorta bildirimlerini, kredi kartı ödemelerini biz takip ediyoruz. Hayatının her alanını biz denetliyoruz.”

***

Biz tarihin ortanca çocuklarıyız. Bizi bir gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandıran televizyon programlarıyla büyüdük, ama bunların hiçbiri olamayacağız. Ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor”.

***

Bizler eşşiz değiliz.
Süprüntü ya da pislik de değiliz.
Biz sadece biziz.
Biz sadece biziz ve hayatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok.

Dinleyin Sürüngenler;

Sizler özel değilsiniz,

Sizler güzel yada eşi benzeri olmayan kar tanesi de değilsiniz,

sizler işiniz değilsiniz,

sizler paranız kadar değilsiniz,

bindiğiniz araba değilsiniz,

kredi kartlarınızın limiti değilsiniz,

sizler iç çamaşırı değilsiniz,

Sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz..!

Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz.

Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz ...!


***