Bakakalırım giden geminin ardından, atamam kendimi denize; dünya güzel...



28 Kasım 2010 Pazar

“Kötü günümde yanımda olmadığın zaman vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim.
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.”

// Frida Kahlo
incecik bir dal gibiyim rüzgarda
sana kırılıyorum!

çıtırtımıza uyanıyor dünya derken
doğan ilk kız çocuğuna senin adını veriyorlar birden
.........
insanlar yürüyor! senden habersiz
hallerini sorsam üzgün bile değiller…gülüyorlar

bilmiyorlar sevgili seni bilmiyorlar
kaybetmişler mateminde yıldızları
şimdi mumla arıyorlar...

//Tekin Deniz
sesimde kırılan bir güvercindir
güneşini gırtlağıma dayamış yokluğundan arta kalan o boşluğun.
...beni bir kerecik daha öldürsene
çok hoşuma gitti sarhoşluğun..

// Tekin Deniz

25 Kasım 2010 Perşembe


Bir teklif ve bir kabul...
Kısa, münakaşasız ve hesapsız.

Bundan daha güzel bir ayrılık olamazdı.

24 Kasım 2010 Çarşamba


Sabah sabah uykusuz kalkıp gelmişim derse.. mutlu gibiydim bu ara ama tadım yok sık sık..

ara verdik derste. hani tadım yok dedim ya, çayı da şekersiz içerim ben; çayımın yanına tatlı birşeyler katmak istedim.

şekersiz çay yudumlarıma hayatım gibi sert virajları olmayan, aslın da pürüzsüz giden ama biraz koyu renkli olan 'intense' kattım..

tatlandım sanki biraz..

işte derste elime geçen bu taş da öyleydi.. keskin köşeleri olmayan, oval..
tam ortadan ayıran beyaz bir çizgisi var kalınca. hayatımın belli bir noktasında dönüm çizgisi oluşturacak gibi..
hani sık sık da artıyor taştaki bu beyazlıklar, sanki 'rahatlayacaksın' der gibi..

ve bu pürüzsüz bu taş son olarak fısıldıyor sanki bana: 'Her şey yolunda..'

22 Kasım 2010 Pazartesi

kalış; geç..

O'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da;
Hatta her hangi bir tanesi de.
Unutma tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil..
ama şayet o, seni olup olmadık yerlerde güldürebiliyorsa,
Seni iki kez düşündürebiliyorsa,
Onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver.

Seni günün her anında düşünmüyor olabilir;
ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir: "kalbini".
Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma,
Ve verebileceğinden fazlasını bekleme..

Seni mutlu ettiğinde gülümse,
Kızdırdığında fark etmesini sağla ve birlikte değilken özlendiğini bil..



Bob Marley demiş bunları. hak verir oldum sözlerine son zamanlarda çok çok..
gülümsüyorum..
özlüyorum..
farkettiriyorum..

ama unuttuğum birşey vardı; geç kalınmışlık..
geç kalmıştım ona, sevgi her şey değildi.. zamanlama da önemliydi.. o da bana erken geldi diye hissettim başta; doğru değildi.. ama geç kalmıştım ben..
ne kadar mutlu olursan ol, beraber olursan ol, hissettiriyordu zaman geç kalınmışlığı..

hani Yahya Kemal de diyor ya;

" dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç "

öyle işte.. dönmem, dönemem.. ama hissederim çok; geç kalınmışlığı..
belki de sayende..

19 Kasım 2010 Cuma

Çünkü hayat,

ölümün insana oynadığı en trajik, en mükemmel, en acımasız oyunuydu.

Senin için ölüyordum. Durum buydu...!



// K. İskender

18 Kasım 2010 Perşembe

onay kelimelerime artık hitapları da eklemeye başladım..

"tamam canım"
"olur anne"

oluyor sanki. eskisi gibi yapabilirim, yapabileceğime inanıyorum..

iyileşiyorum; ruhen..
bedenen hala göçük..

ve tedirginlik alabildiğine.. sukût içinde bekleyiş olacakları..

16 Kasım 2010 Salı

artık kısa cümleler kuruyorum..
iyi hissetmiyorum.
onay bildiriyor sadece cümlelerim.
sıkılıyorum..

bunu da sadece bu bloga uğrayıp bu yazıyı okuyanlar biliyor, yansıtmıyorum başkalarına..

bazıları haketmiyor..

14 Kasım 2010 Pazar

kötü bir his var içimde akşam akşam.
birazdan iğne yaptırmaya gidicem, ondan mı bilmiyorum..

ama diğerlerinde olmayan bir his bu..

aldatılmışlık var sanki bu hayatta..
aldanılmışlık belki de..
anlayamıyorum..
karışıyor düşüncelerim acunun kulakları tırmalayan sesine..
ama dağılmıyor dikkatim..
çok kuvvetli tüm bedenimi saran bu his..
iç karartıcı..
itici..
iten; diğer bütün düşüncelerimi..
yok işte tarifi.


hayırdır inşallah.
hayırdır inşaallah..
iyiyim; ben..
Hayyam, yalnızdın sevgilinin yanında !
Şimdi gitti, artık ona sığınabilirsin.
Biz başka severdik... O sebepten "başka" sevemedik.

-beni benden alan bir söz gördüm yine bir yerlerde-

13 Kasım 2010 Cumartesi

bağıra bağıra cem adrian edasıyla "nereeyye gidiyorrsuun" diyesim var.
yüzünde korkularla.. içinde çığlıklarla.. kalbinde simsiyahlar.. nereyye gidiyorrsuun...

yolları duvarları geç yavaş yavaş.. giderken bu kentten bir piç gibi bırak yalnızlığını.. siyah saçlarını kes yavaş yavaş.. giderken terk ederken savur yüzünü yalnızlığıma..

-Ve unut ne yaptı sana
-Unut neler anlattı
-Unut ne varsa vazgeçtiğin

Bu sahte baharlarla
Kıymetsiz dualarla
Utanmaz bir yağmurla
Yine mi gidiyorsun?

ve bağıra bağıra şu sözlere de eşlik edesim var;

Çocuk,
Her vedanın ardında bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği
Ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı
Çevir gökyüzüne başını.
Bakma arkana!
Daha sert basa basa, daha güçlü!
Anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla!
Gitmek yenilmek değil kazanmak da!
Gitmek gitmektir işte.
Hepsi bu.

12 Kasım 2010 Cuma

doymamışsınızdır aşka hiç bu yaşınıza kadar.
doyurmamışlardır..
imrenerek bakınılır sağa sola.. bir çok kişi çıkar karşınıza ama istemezsiniz. yürek istemeyince olmaz derler ya; öyle..

sonra bir gün en olmadık yerden biri çıkar karşınıza. her şeye evet dersiniz. en zor yaşanacaklara bile.. inanırsınız sevdiğinize-sevildiğinize..
güvenirsiniz, güvendirilirsiniz..

ne olsa güzel gelir gözünüze. en kötü şeyleri atlatacağınızı düşünürsünüz her zorluğu aştıkça. seversiniz daha çok, hep en çok seversiniz. inkar etmezsiniz. dile getirirsiniz.

sonra günlerden bir gün patlat verir bi yerlerden. nasıl olduğunu anlamadığınız bi anda, ortada bir suç yokken, üstünüze kalır olmayan suç.
"kendinize iyi bakmıyorsun"uz diye..

sonra.. sonra ne mi olur.. suçlamaları kaldırabilen siz, an gelir, patlarsınız artık.. ağlarsınız. yorganı çekersiniz başınıza, ağlarsınız çokca. zaten hastasınızdır, daha da ilerlemesi için fırsattır bu. gözler kan çanağı; alev alev..

anında doktorda aranır çözüm; serumda, iğnede, ilaçta..

sonra mı.. geçmez tabiki, neden geçsin ki.. ilacınız yoktur ki. yapım aşamasında formülü yanlıştır ilacın ve bunu ancak denemek istediğinizde farkedebilirsiniz. çünkü sizden başka deneğiniz yoktur. kendi üzerinizde deneyip, kendi ilacınızı bulacaksınızdır. ama olmaz.. ilaç yok..

yok işte ilaç..
en ihtiyaç duyulan anda, ona koşulsuz ilaç olduğunuz anda ilaç yoktur..
ve muhtemel yine suç size kalacaktır..
nasıl mı..
ilaç yapar her şeyi..
biz de o zaman göreceğiz..

şimdi başımızı kaldıramayarak, solumuzda iğne ağrısı, sağımızda serumun verdiği kıvranma.. sabırla beklemekteyiz.. hiç kimseye sabretmediğimiz kadar büyük bir sabırla.

8 Kasım 2010 Pazartesi

bir adam,
bir kadın
ı ölüm onları ayırana kadar mı sevmeliydi,
yoksa kadın tutku bitince ölümü beklememelimiydi?

Nazım Hikmet
" Ömrüm şimdi ne çok benziyor sesine "

Ahmet Telli

5 Kasım 2010 Cuma

-Farkında-mı?-acaba..

Farkindayim:bir insan asla aciklamada bulunmadan birakirsa birini, o bitiş, bir nukleer patlamadir ve radyasyon bulasir butun gercek sevenlere!

k.iskender
Yön, anı yaşamaktan ortaya çıkar... Bu senin yönettiğin ve planladığın bir şey değildir, kendiliğinden olur... ...Ve sen onu asla tahmin edemezsin, ancak hissedersin... O yüzden düz yazı değil, şiir gibi diyorum... Mantık gibi değil, sevgi gibi... Bilim gibi değil, sanat gibi... Güzelliği de burada... Ürkek... Bir yaprak üzerindeki çiy damlası kadar ürkek... Nereye olduğunu bilmeden nedenini bilmeden kaymak... Sabah güneşinde, bir yaprağın üzerinde kaymak... Yön incedir, narindir, kırılgandır... Hedef, egoya aittir... Yön, hayata, varlığa aittir... Yön dünyasında hareket etmek için insanın tam bir güvene ihtiyacı vardır... Çünkü insan, güvensizlik, karanlık içinde hareket etmektedir... Ancak karanlığın bir heyecanı vardır... Haritasız, rehbersiz, bilinmeyenin içinde yol alırsın... Her adım bir keşiftir... Ve bu sadece dış dünyanın keşfi değildir... Aynı anda içinde bir şeyler keşfedersin... Bir kaşif, sadece nesneleri keşfetmez... Bilinmeyen dünyaları keşfederken, aynı zamanda kendini de keşfeder... Her keşif, aynı zamanda bir iç keşiftir... Ne kadar çok bilirsen, bilen hakkında da o kadar çok şey bilirsin... Ne kadar çok seversen, seven hakkında o kadar şey bilirsin...



-----Osho-----

"Sevmesen
ölürdün.
sevdin
onu
öldün.
sevmesen
ölürdün.
ama
sevdin.
gene
öldün."

4 Kasım 2010 Perşembe

Nereye gitmeye karar verirsem beni yalnız oraya ulaştıracak olan güvenli yollarda yürümek istiyorum...
Fakat bilmiyorum, ne istemek gerektiğini bilmiyorum.
Kendimde binbir mümkünün var olduğunu hissediyorum.
Fakat bunlardan yalnız bir tanesi olmaya rıza gösteremiyorum...
...Ve her an yazdığım her sözün, her yaptığım hareketin, çehremin silinemeyecek yeni bir çizgisini meydana getirdiğini düşündükçe ürküyorum.
Öyle bir çehre ki, bir seçime varamadığından, onu cesaretle sınırlayamadığından kararsız, şahsiyetsiz, korkak olarak tespit edilecek...
Allahım; yalnız tek bir şey istemeyi ve durmadan onu istemeyi bana ilham et...

-----Andre Gide----

1 Kasım 2010 Pazartesi


Adını anmak güzeldi,
Dost ağızlarda sana dair cümlelerin
Islatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
Avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
Güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi...